2010 AĞUSTOS MİDİLLİ
Yazın Karaağaç Artur’dayız. Yıllardır gelip gideriz, her seferinde de pasaportları alsaydık da Midilli ye gitseydik deriz. Ama her seferinde. Bu yaz nihayet gidebildik. 31 Temmuz Kırcalıoğlularının evlenme yıldönümü… Bu sene Midilli de kutlamaya karar verdik. Biz zaten Artur daydık. Kırcalıoğluları da İzmir’den geldiler, aynı günün akşamı saat 18:00 gemisi ile karşı kıyıya geçtik. Geliş-gidişler yunanlılara gore ayarlanmış. Sabah Midilli den Ayvalık a, akşam da Ayvalık tan Midilli ye kalkıyor gemiler. Gemi dedimse tekneden biraz büyük. Araba da alıyor. Oradan bu tarafa geçen daha fazlaymış, o nedenle bu saatleri uygulamışlar. Bir ara sabah da bizim taraftan oraya sefer koymuşlar ama o kadar az insan kullanmış ki firma zarar edince sabah seferlerini kaldırmış.
Gitmeden buradan rezervasyon yaptık. Gene hedefi bulmuşuzJ Internetten araştırarak yaptığımız rezervasyon sonucunda super güzel bir otele gittik. Deniz yolculuğu 1,5 saat sürdü. Limana inince hemen bir araba kiraladık, doğruca otelimiz Ikies’e gittik. Eski ahırların bulunduğu bir yeri otele çevirmişler ama yapıların orijinaline sadık kalarak. Otelin sahibi Dimitri. Çok şeker, keyifli bir adam.
Ilk gece yakin diye hemen yanımızdaki White Cat simli restaurantta yemek yedik. Mekan olağanüstü. Kocaman ağaçların bulunduğu bir bahçede çok şık bir restaurant. Son gece de aynı lokantada yedik.
Ada çok güzel. Yemekler olağanüstü. Deniz ürünleri super, özellikle ızgara ahtapotlar. Ahtapotları asıp kurutup öyle ızgaraya atıyorlar. Ouzo nun merkezi, Plomari. Anlayacağınız bol bol deniz ürünü yiyip, bol bol ouzo içtik. Mitilini deki Andonis Restaurant denenmeye değer. Andon serviste, annesi ve yayası da mutfakta… Iyi iş çıkarıyorlar.
Resimlerde Maria nın yeri: Plomari ye yakın bir plajdaki yerel bir lokanta. Kurutulan ahtapotlar masamızın yanında asılı duruyordu.
Midilli nin tam ortasında bir kasaba var. Nüfusu çok, yıllar once bu kasabada oturandan daha az vergi alındığı için halk burada oturmayı tercih etmiş. Resimdeki kapı o kasabanın meydanındaki kahvenin kapısı. Burada oturup birer kahve içtik tabi.
Lokanta resmi demin bahsettiğim White Cat ten.
Çok güzel restore edilmiş bir zeytinyağ fabrikası müze olarak ziyarete açılmış. Orayı görünce neden bizdekilerde bu hale getirilmiyor diye düşünüyor insan. Bizde sadece Adatepe Zeytinyağ Müzesi var Küçükkuyu da.
Neşet heryerde olduğu gibi burada da alışveriş yaptı ve kendine eşek desenli t-shirt aldı. Adanın eşekleri meşhur. Neşet in de yıllar once, yanılmıyorsam üniversite zamanından bir lakabı varmış. Yanlışsan düzelt Neşetcim.
Uc gün çok güzel, keyifli, sakin, gurme, denizli bir tatil geçirmek istenirse bence Midilli doğru adres. 2011 yazında yeniden gitmek ümidiyle…





